Kmart-nisan-2005-B
Konut – Mart Nisan 2005

Kmart-nisan-2005-BKonut piyasasının hareketlenmesinde bir çok etken var, bunların en başında mevduat ve kredi faizlerinin düşmüş olmasını sayabiliriz. Mevduat faizlerinin düşmüş olması, küçük yatırımcıları yıllardan beri ev almaya yöneltir, yine öyle oluyor. Zira bankada duran parasına aldığı faizden fazlasını, satın aldığı evden kira geliri olarak elde edebiliyor. Uzun süreden beri devam eden şartlar artık değişti, tersine döndü. Evler satılıp para bankaya yatırılırken, şimdi ev alınıp kiraya veriliyor. Ev satın almak tekrar moda mı oluyor derseniz, bence öyle de değil. Var olan konut stoku, uzun zamandan beri satılamaması nedeniyle, ucuz pahalı demeden satıldı. Yani evlerin fiyatı da çok uygun durumdaydı. Bu durum biraz da bundan kaynaklandı. Ben bir daha, nerede ve nasıl olursa olsun, ev olsun mantığıyla ev satın alınacağı kanısında değilim. Ancak, kiracı olanlar, fiziki ya da teknik açıdan evinden rahatsız olanlar evini değiştireceklerdir. Değişen yaşam koşulları, artan nüfus, kentleşme ve iç göç bu sektörü hep canlı tutacak düşüncesindeyim. Bu nedenlerde konut piyasası hareketliliğini uzun süre devam ettirecektir.

Ancak, bu hareketlilik içinde dikkatimi çeken mevduat faizlerinin düşmesine paralel kredi faizlerinin de düşmesine rağmen, bireysel krediler içinde, konut kredisi payının hala çok düşük hatta minik olması. Bugün satılan her yüz konuttan sadece bir tanesi kredi kullanılarak satılabiliyor. Toplam bireysel krediler içinde konut’un payı, ekonomik krizin yaşandığı dönemde bile % 7 – 8 civarında iken 2004 yılında % 12.7 ye çıkmış, 2005 yılı beklentisi ise % 20 civarı. Konuşmalarından ve açıklamalardan tam olarak bankacıların beklentilerinin ne olduğunu algılayamıyorum ama eğer bu durumdan yakınıyorlarsa, nedenini kendilerinde aramaları gerekiyor, düşüncesindeyim. Zira bankalar konut kredisi kullanmaya talip olan kesimin analizini çok iyi yapamamış durumdalar. Bu meseleye yakından tanık olmaktayım. Bankaların konut kredisi kullanacaklar için sergiledikleri tutum beni böyle düşünmeye zorluyor.

Örnek vermem gerekirse TOKİ kooperatiflere kredi vererek bir milyondan fazla yurttaşımızın ev sahibi olmasına katkıda bulundu. Bu bir milyonu aşkın kişi, kullandıkları bu kredileri Emlakbank, Pamukbank ve Vakıfbank aracılığıyla kullandılar. Bu bankaların kayıtlarını incelersek, aldığı kredinin geri ödenmesini aksatan sadece birkaç kişi olduğu görülecektir. Konut alıcısı, kullandığı krediye çok sadık bir kredi kullanıcısıdır. İşte size milyonlarca örnek, bu dikkatten kaçırılmamalı. İkinci ve önemli husus; bankalar bu kredileri gerçekten konut alıcılarına kullandırmak istiyorsa, konut kredileri bölümünün başına, inşaatı bilen bu konuda deneyim sahibi hatta kökeni inşaat mühendisi olan birini getirmeleri doğru olur, kanısındayım. Tıpkı Halkbank’ın şu anda yaptığı gibi. Bunu yapabilirlerse işleri daha kolaylaşacaktır.

Eğer bankalar konut kredisi kullandırmak istiyor da, kredi kullanacaklar korkuyor diye düşünüyorsa, yanılıyorlar. Burada daha çok korkan bankaların kendisi.

KKasim-Aralik-2004-B
Konut – Kasım Aralık 2004

KKasim-Aralik-2004-B2005 yılı genelde inşaat sektörü, özelde konut için önemli ve verimli bir yıl olacaktır. Ülkemizin yaşadığı ekonomik krizler, deprem felaketleri, sektördeki yatırımları neredeyse tamamıyla durdurmuştu. Yatırımcı yapacağı konutu iki nedenle satamayacağını biliyordu. Birincisi; ekonomik kriz ortamındaki belirsizlik nedeniyle talebin durması, ikincisi depremin evleri yıkabildiği gerçeğini konut alıcısının öğrenmesi ve buna bağlı olarak konutun yatırım cazibesini yitirmesi.Aslına bakarsak bunların ikisi de krizdir. ekonomik kriz aşılır, aşılacaktır,aşılmalıdır. Ulusça aşmamız gerektiğini biliyoruz . Deprem felaketi ise bize sağlam olmayan evlerin yıkılacağını ama sağlam olan evlerin de ayakta kalacağı gerçeğini öğretti.

Ekonomide belli bir düzeyin yakalanmış olması, enflasyonun düşüyor olması insanımıza moral veriyor. Ekonomik şartlarını biraz iyileştirenler ilk fırsatta evlerini değiştirmek isteyeceklerdir. Bir yandan yaşam standartlarımızın değişiyor olması, diğer yandan yaşamın kendisinin insanı yeni yaşam biçimine zorluyor olması, ilk fırsatta evlerinin değişmesi sonucunu getirecektir. Konut sağlam, nitelikli, iyi yerde olursa iyi de değer kazanıyor. Yani ekonomik olarak da iyi bir kazanç. Bir yandan da ev kiraları çok yükseliyor. İki yıl önce evini satıp, parasını bankaya faize yatıranlar şimdi ev alıp kiraya vermeyi düşünüyor. Zira kiradaki ev, bankadaki faizden daha çok kazanç getiriyor. Bu tabloya önümüzdeki yıl faaliyete geçmesi planlanan bir de mortgage eklenince konut talebinin nedenli yüksek olacağı açıkça görülüyor. Talebin yüksek olacağı görülüyor, peki konut yapımcıları buna hazır mı? Bence hazır olan firma sayısı çok yok. Birkaç yıldan beri kooperatif kesimi de “Kooperatiflere talep yok” diyerek bekliyor. Gerek konut yapımcılarının krizi gerekçe göstererek, gerekse kooperatif kesiminin talep yok diye beklemesi de hata olmuştur. Bu kuruluşlar önümüzdeki günlerde bu durumu daha açık biçimde hissedecekler. Bence yapılması gereken konut yapımcılarının hızla proje hazırlıklarına girişmesidir. Tabii hızla derken, proje olsun da nasıl olursa olsun mantığıyla proje hazırlamaktan söz etmiyorum. Artık o devirler bitti. Konut alıcısı artık ne istediğini iyi biliyor. İyi bir proje hazırlamaksa zaman alıyor. Bu nedenle çok sayıda firma 2005 yılını hazırlık yaparak geçirecek. Toplu Konut İdaresi’nin çok ciddi hazırlıkları var, bazı büyük birkaç firmanın ve kooperatif birliklerinin hazırlıkları var. Onlar için de 2005 iyi bir yıl olacak. Genel olarak emlak emlak piyasasına gelince, yeterince hareketli bir yıl olacak. Var olan konutlarda, el değiştirmelerde artış olacak. Arsa fiyatları yükselişe geçecek. Konut değerleri yükselecek. Kısaca 2005 konut için iyi bir yıl olacak.

KTemmuz-agustos-2004-B
Konut – Temmuz Ağustos 2004

KTemmuz-agustos-2004-BBeş yıl önce yani 17 Ağustos 1999 yılında yaşadığımız deprem felaketi öncesi, kooperatiflerin ürettiği konutlar önemli ölçüde gereksinimi gideriyordu. Yapımı uzun da sürse, kalitesi konusunda tartışmalar da olsa konut üretimine çok önemli katkısı olmaktaydı ve toplumun belli bir kesiminin konut gereksinimini karşılamaktaydı. Üstelik üretilen konutlarda son derece makul ödenebilir koşullardaydı. Yine aynı dönemlerde özel sektörün özellikle yap sat diye nitelendirdiğimiz kesimin ürettiği konutların eğer semtleri de iyiyse rakamlar olmayacak kadar yüksek noktalara tırmanmıştı. Bu da konut alıcıları açısından önemli bir olumsuzluktu. Geride kalan beş yıl içinde kooperatif kesiminin de yap sat kesiminin de üretimi neredeyse durdu. Ancak bir yıldan bu yana yap sat kesiminde bir canlanma başladı. Beş yıldan beri konut sunumunun azalması, ortaya çıkan nitelikli konut ihtiyacı, özellikle orta gelir ve üst orta gelir grubuna yönelik projelere ilgiyi arttırmış durumda. Bu ilgi karşısında da yapımcı firmalar sürekli fiyatlarını arttırmaya başladı. Özel sektörün ürettiği konutlarda fiyatlar artıyor. Toplu konut idaresi hasılat paylaşımı ya da başka yöntemlerle ihaleye çıkardığı konutların, fiyatları artıyor. Buna rağmen konut alıcısı yine de geceden kuyruğa girerek satın alıyor. Çok açıkça görülüyor ki ciddi bir konut gereksinimi var. Adına nitelikli konut diyelim, adına sağlam konut diyelim ,konuta ciddi bir talep var. Bu talebin birkaç önemli nedeni var.

Birincisi; Kooperatiflerin beş yıldan beri yeni bir konut projesi üretemiyor olması.

İkincisi; Hala süregelmekte olan iç güç.

Üçüncüsü; Nüfus artışının sürüyor olması.

Dördüncüsü; Nitelikli konut ihtiyacının ortaya çıkması.(Daha iyi konutta oturma ihtiyacı)

Beşincisi; Kiralık ev fiyatlarının çok yükselmiş olması.

Birkaç yıl önce evler satılıp paralar faize yatırılıyordu, şimdi tersi oluyor. Ev alınıp kiraya veriliyor. Ancak proje kıtlığı ya da satışa sunulabilir konut azlığı nedeniyle fiyatlar çok yüksek noktalarda. Bu arada çok sayıda firma da konut yapma hazırlığında. Konut alıcıları bence biraz dikkat etmeli. Villa satın alınacak paraya apartman dairesi almamalı. Konut alıcıları biraz daha sabırlı olurlarsa; daha iyi koşullarda, daha iyi evler satın alabilirler.

KMart-Nisan-2004-B
Konut – Mart Nisan 2004

KMart-Nisan-2004-BOlanaklarınız varsa, iyi yerlerde, güzel evler satın alabilirsiniz. İmkanları olan kesimin zaten ev sorunu da yok. Peki, kimin ev sorunu var ? orta gelir, alt orta gelir ve alt gelir gruplarının ev sorunu var. Bu gelir gruplarında olanların neden ev sorunu var? Daha ilk başta söylemeliyiz ki, ülkemizde ev sahibi olmak önemli bir olgudur. Gelişmiş ülkede yaşayan birinin mülk konutu olması yada olmamasının fazlaca bir önemi yoktur. Orada kimse, kimseye “ev senin mi, kiracı mısın ?” diye sormaz, ama bizim ülkemizde önemli bir ölçüdür. İnsanımız mülk konuta önem veriyor, önem vermesinin de bana göre birden çok haklı nedeni var.

Ev sorunu, konut sorunu deyince akla mülk konut geliyor. Çünkü kiralık konutta oturan birinin en büyük ideali eve sahip olmaktır. Bugünün sosyal ve ekonomik koşulları meseleye böyle bakmayı gerektiriyor. Orta gelir grubunun önemli bir bölümünün evi var. Ama kaçak yapılmış yasadışı bir ev, ama gecekondu diye nitelendirdiğimiz betonarme, yine yasadışı ev. Yada yasal olarak yapılmış ruhsatlı yapılar.

Bu yapılardan ruhsatlı olan bazılarının rehabilite edilmesi, bakılması gerekli. Kaçak yapıların, gecekonduların, kent dönüşüm projeleriyle yasal hale getirilmesi yaşanabilir, sağlıklı mekanlar olarak kente geri kazandırılması gerekiyor.

Alt orta ve alt gelir gruplarının ise, önemli bir kısmının mülk konutu yok ve bu kesimin önemli bir kısmı da, gecekondu veya kaçak konutta kiracı olarak oturuyor. Gecekondu da oturan halkın % 70’i kiracı, araştırmalar bunu ortaya koyuyor. Ve bu insanımızın, sağlıklı, yasal, sağlam bir konutta oturmak hakkı. Üstelik de Anayasa’nın 157. maddesi gereği yurttaşlık hakkı. Devletin yurttaşlarını mutlaka mülk konut sahibi yapacaktır diye bir görevi elbette yok, ama sağlıklı, sağlam ve yaşanabilir bir konutta yaşatmak gibi bir görevi var. Üstelik de bu anayasal bir görev. Bizin insanımız, kendi konutunda oturmak istiyor. Oturduğu evin sahibi olmak istiyor. İsteyince olacak diye bir şey mi var? Bence var ! o ev sadece yaşanabilir bir mekan değil, o ev aynı zamanda bir gelecek, güvenceyse, olabilmeli. Çünkü bu hiç de zor değil.Gerek 1580 sayılı yasa, gerek 3030 sayılı yasalar. Belediyelere bu konuda hem önemli yetkiler vermiş, hem de görevlendirmiştir. Yapılacak iş, sendikalar, çalışan örgütlü gruplar, kooperatif birlikleri, yapımcı kuruluşlar (Müteahhitlik firmaları), finansman kuruluşları ve Belediyeler el ele verirse, bu sorunun çözümü çok kolaydır.

Devletin ekonomik desteği olmasa bile çok kolaydır. Türkiye’nin birçok bölgesinde, şehrinde yapılmış yüz binlerce örnek vardır. Yerel Yöneticiler, Belediye Başkanları, Kooperatif Birlikleriyle her türlü kaygıdan uzak, iş yapmak, sorun çözmek için bir araya gelebilmeyi becerdiklerinde sendikalar , örgütlü kesimler, finansman kuruluşları ve yapımcılar hemen onların yanında yerlerini alırlar. Bu işten başta evsiz insanlarımız olmak üzere herkes karlı çıkar. Bankalar giderek daha uzun vadeli olarak topladıkları mevduatları kredi olarak tüketiciye sunarlar. Kooperatif birlikleri hazır ver güçlü organizasyon becerilerini ortaya koyarak, mevcut yapılarını daha da güçlendirirler. Yerel yönetimler, kent halkına en kutsal konuda iyi bir olanak sunmuş olurlar. Yapımcı kuruluşlar, özellikle teknoloji kullanan, kalite belgesi olan, uluslararası yeterliliğe sahip firmalar, yurt içinde iyi bir iş olanağına kavuşmuş olurlar. Halkımız yaşanabilir, iyi, güzel, sağlam bir eve kavuşmuş olur. Bunun yaratacağı ekonomik devinim de ayrı bir katma değerdir.

KOcak-subat-2004-B
Konut – Ocak Şubat 2004

KOcak-subat-2004-BÇok uzun yıllar başta konut olmak üzere gayrimenkul en iyi yatırım aracı olarak görüldü, bir yandan nüfus artışının baskıları, bir yandan göç baskısı sonuçları, diğer yandan konutun iyi, bir yatırım aracı olarak görülmesi ülkemizde bilinçsizce ve yoğun olarak konut yapımı sonucunu getirdi. O günlerdeki anlayış, “ev olsun da nerede olursa olsun, nasıl olsa bir gün burası da değerlenir” mantığında evler yapıldı ve alıcılar bulundu. Yaşanan ekonomik krizler, üst üste yaşanılan deprem felaketleri, bu işin yanlışlığını hem konutu yapanlar açısından hem de alıcılar açısından ortaya koydu. Bugün yüz binlerce konut yapılmış ama alıcı bulamamış yada konutlar yarım kalmış vaziyette bekliyor. Birincisi; artık konut bir yatırım aracı olarak görülmüyor, ikincisi; artık her yapanın konutu satılmıyor. Konutun yapılıp, satılabilir olması için; iyi yerde olması, zemin tedbirlerinin alınmış olması, statik olarak güvenliğinin olması ve hepsinden önemlisi kimin yaptığı önem taşıyor. Artık bu konuda bir bilinç oluşmuştur.

Ekonomik dengelerde bir bozulma olmaması halinde, faizlerdeki düşüş sürecektir. Bankalar özellikle tüketici kredilerine, konut kredilerine daha fazla ağırlık verecektir. Bankaların uzun vadeli, düşük faizli hatta şimdilerde sözü edildiği gibi, bir miktar sübvanse edilmiş konut kredileri verilmeye başlanmasıyla, konut piyasasında önemli bir canlanma olacaktır. Canlanma derken , hiçbir zaman geçtiğimiz yıllardaki kadar büyük bir gelişme yada konut seferberliği elbette olmayacaktır. Ancak birkaç yıldan beri süre gelen daralma , büyüme eğilimine geçecektir.

2004 yılında kayda değer bir büyüme olmaz ancak bunun sinyalleri ortaya çıkar. İnşaat sektörü açısından kayıp edilmiş bir yıl olmaz, hazırlıkların yapıldığı bir yıl olur. “Bu canlanışı hızlandırmak için neler yapılmalıdır” diye geçmişte sorulsaydı hemen; alt yapılı arsa üretimi, kredi olanakları v.s. diye sayardık ama şimdi yapılması gerekenleri piyasa koşulları yada ekonomik koşullar ortaya koyacaktır. Devlete düşen görev ise, bürokrasinin azaltılması, bürokratların eğitilmesi, yerel yöneticilerin, yatırımcıları para matbaası olan bir kurum olarak görmemesi gibi koşullar yeterli olacaktır. Yani kafaların değişmesi gerekir. Hem konutu yapanların kafası değişmeli hem de siyasilerin ve bürokratların kafaları değişmelidir. Konutu ülkemizde kimler yapıyor ? Özel kuruluşlar, kooperatifler ve az miktarda da Devlet yapıyor.

Birincisi; Devlet konut yapmamalı, bu denli özelleştirmenin tartışıldığı bir Türkiye’de Devlet’in konut yapmasının izah edilebilir bir yanı yoktur. Siyasiler bu sevdadan vazgeçmelidir.

İkincisi; kooperatiflerin kendilerini yeni oluşan ekonomik, teknolojik, sosyolojik şartlara göre yenilemesi gerekir.

Üçüncüsü; firmaların da aynı kooperatifler gibi yeni oluşan şartlara uyum sağlayacak noktaya gelmesi gerekir. Örnek olarak küçük firmalar, birleşerek daha büyük firmalar olabilmeli kurumsal yapılarını güçlendirmeli, Uluslararası standartlarda çalışabilecek donanıma sahip olabilmelidir.

KEylül-Ekim-2003-B
Konut – Eylül Ekim 2003

KEylül-Ekim-2003-BKENTLERİ TEMİZE ÇEKMEK (2)

Vergi affı, S.S.K affı, imar affı, ceza affı; aflara alışkın bir toplumuz, çıkmayınca hemen beklenti içine giriyoruz oysa birilerini affediyorsanız, başkalarını cezalandırıyorsunuz demektir. Üstelik de yasalara saygılı olanı cezalandırıyorsunuz, yasalara karşı geleni ise ödüllendiriyorsunuz, bunun adına adalet demek mümkün değildir. Böylesi bir tavır anarşi getirir. Sayısını bilmediğim kadar vergi affı, sayısını bilmediğim kadar imar affı olan , yeryüzünde bizden başka bir Devlet var mıdır, doğrusu merak ediyorum.

Ülkemizde bir şeylerin düzelmesini istiyor ve bekliyorsak, öncelikle bu tür aflardan da vazgeçmemiz gerekir. Vergi adaletini sağlamanın, kaçırılan vergiyi önlemenin birinci koşulu budur. Bu durum diğer aflar için de böyledir. Kentleri temize çekmek istiyorsak, bir daha da kirlenmemesini istiyorsak öncelikle imar aflarından vazgeçmeliyiz.

İkinci yapılması gereken; siyasetçiye ya da bürokrata göre değişmeyecek bir Devlet politikası belirlemek. Kaçak yapılaşma, gecekondu, çarpık kentleşme; bu ülkenin sağlık, eğitim, savunma kadar önemli bir sorunudur. Bu gerçeği kavramamız gerekir. Zira kentleşme gözardı edilecek bir sorun değildir.Anarşi, irtica, ahlak erozyonunun başlama noktası burasıdır. Siz kentleri plansız, kendi gelişmesine terk ederseniz, o kentleri yaratan bizleri, o kentler yutmaya, yok etmeye başlar. Tıpkı başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerimizde olduğu gibi. Devlet politikasını derken; Devletin siyasetçileriyle, bürokratlarının elele vererek hazırlayacağı bir politikadan söz etmiyorum. Başta sivil toplum örgütleri olmak üzere üniversitelerle birlikte hazırlanacak üzerinde oydaşmanın sağlandığı bir politika belirlenmelidir. Belirlenen bu politikada, konutu ; kimlerin, nasıl, hangi teknolojiyle, hangi finansmanla yapacağı, arsa rejiminin ne olacağı açıkça belirlenmelidir.

Üçüncü yapılması gereken, yerel yönetimler yasasında, kent yenilemeye yönelik önlemlerin daha çabuklukla alınmasını sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir. Dördüncü olarak yapılması gereken, mevcut toplu konut idaresi bünyesinde, ya da ayrı bir kent yenileme fonu oluşturularak, buradaki kaynak başkaca hiçbir alanda kullanılmamak üzere, doğru yerden başlayarak; konutların, kentlerin yenilenmesi sağlanmalıdır. Bunun için büyük kaynaklara gerek yoktur, Devlet, yerel yönetim ve kooperatifler iyi bir iş bölümü ile bu sorunu kolaylıkla çözebilirler.

Ülkemizde bunun çok örneği yoktur, ancak Ankara’daki Dikmen Vadisi projesi iyi bir örnektir.

KTemmuz-Agustos-2003-B
Konut – Temmuz Ağustos 2003

KTemmuz-Agustos-2003-BKENTLERİ TEMİZE ÇEKMEK (1)

1950’ li yıllarda başlayan, köylerden kentlere olan göç yavaşlamış da olsa, özellikle büyük kentlerimiz halen sağlıksız gelişmektedir. Bunun başlıca nedeni, ülkemizdeki siyaset biçiminin yanlışları ve sağlıklı bir kentleşme politikasının olmayışıdır.

Büyük kentlerimizin, gecekondu ve kaçak yapılaşma baskısından bu siyaset biçimiyle kurtulma şansı yoktur.

Ülkeler, sorunları karşısında Kalıcı Devlet Politikaları üretirler ve bu politikaların ana hatları kişiden kişiye, partiden partiye ya da bürokrattan bürokrata asla değişmez. Ben 25 yıldan bu yana ülkemizin kalıcı bir kentleşme politikası belirlendiğine hiç tanık olmadım.

50 yıldan bu yana değişmeyen bir tek kentleşme ve konut politikalarımız vardır. O da belirli aralıklarla çıkarılan imar afları..

50 yılda çıkarılan imar aflarının sayısı irili ufaklı, açık ya da kapalı olmak üzere 15 kadardır. Gecekondu ve kaçak yapılaşmaya gözünü kapayan devlet ya da yerel yönetimler sağlıklı konut üreten, kent üreten kuruluşların analarından emdiği sütü burunlarından getirmektedir.

Eğer bir konut ya da kent politikası geliştirecek bir şirket ya da kooperatif iseniz ve projenizi alıp belediyeye gittiğinizde çok belediye “ ooo hoş geldiniz, demek kent kuracaksınız diye karşılar.

Bu karşılama sadece belediyede olmaz. S.S.K., maliye, illerin sular idarelerinde, elektrik idarelerinde ve hemen hemen her kurumda durum neredeyse aynıdır.

Ülkemizde ne yazıkki kaçak konut yaparsan sana hiç kimse bir şey sormaz ama kayıtları düzgün, projesi düzgün, işleyişi düzgün bir kurum olarak, proje üretirseniz çoğu zaman yandınız.

Gecekondu ve kaçak yapıya mükafat veren, yolunu yapan, suyunu getiren, elektriğini bağlayan anlayış sizi cezalandırır. Vergini eksik yatırmışsın, S.S.K. pirimin noksan, binan 50 cm büyük olmuş, onu oraya yapamazsın, elektriğin bağlanmaz, suyun bağlanmaz, trafonu kendin yap, doğalgaz borularını kendin döşe , bu durum çoğu zaman aynıdır.

İşte bu anlayışın ve siyasetin değişmesi gerekir. Ancak ne yazık ki bu siyaset biçimi 50 yıldan bu yana hiçbir farklılık göstermemiş ve kaçak yapılaşma ve gecekondu ne yazık ki devletin neredeyse hiç değişmeyen resmi politikası oldu.