Hürriyet – 12 Mayıs 2005

H12-Mayis-2005-BTürkiye’de 1950 yıllarında başlayan iç göç, 55 yıldan bu yana hızını arttırarak devam etmektedir. Özellikle büyükşehir statüsündeki kentlerimiz, ne yazık ki; sağlıksız, plansız, gelişigüzel, disiplinden uzak bir anlayışla gelişiyor ve Büyükşehirlerde yüzde 70’e varan ölçüde kaçak ve gecekondulaşma olarak ortaya çıkıyor. Ruhsatlı ve düzenli konut olarak gördüğümüz yüzde 30 civarındaki yapı stoğumuzun da ne yazık ki hepsi sorunsuz değil. Fiziki yıpranmışlık ve değişen afet yönetmelikleri nedeniyle ne kadar sağlam ve sağlıklı oldukları da tartışılabilir durumdadır.

Kentlerimizde ortaya çıkan bu çöküş manzarasının hiç kuşku yok ki, dönüştürülmesi gerekiyor. İster gecekondu olsun, ister kaçak yapılar olsun, isterse fiziki ömrünü tamamlamış yapı stoğumuz olsun. Kendi haline bırakılırsa bile, zaman içinde gelişigüzel yenilenecek. Bunun adı konutların dönüşmesidir. Oysa kentlerin dönüştürülmesi gerekir. Bu da ancak merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin konuyu gündemlerine almasıyla olabilir. Merkezi yönetim konuyu gündemine aldı. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, kimi yerel yönetimlerde konuyu gündeme aldılar. Yasal düzenlemeler yapıldı, yapılıyor bundan sonra iş uygulamaya kalıyor. Biliyoruz ki, her ülkede uygulanan kentsel dönüşüm politikası farklı, tıpkı ABD’deki kentsel dönüşüm politikalarından, Avrupa’daki yaklaşımın farklı olduğu gibi. Her ülke kendine uygun yöntemi, yolu bulup uyguluyor. Tabii bu yöntem ve bulunan yollar, sosyal ve kültürel yapılar dikkate alınarak yapılıyor. Bizim de kendimize uygun yolları bulup, uygulamamız gerekiyor.

Şöyle bir bakalım, en çok hangi şehirlerimizin kentsel yenilenmeye ihtiyacı var ? En başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizin tamamı. İstanbul para üreten bir şehirdir, taşı toprağı belki altın değildir ama çok değerli bir şehirdir.

İstanbul’un yerel yöneticilerinin, Belediye Başkanlarının bu fırsatı çok iyi kullanmaları gerekiyor. İyi projeler yapabilirse kentler yenilenirken, aynı zamanda değerlenmiş olur. O bölgede yaşayan halkın ekonomik ve sosyal seviyesi de yükselir. Örneğin; İstanbul’un merkezindeki Küçükçekmece gölünü ele alalım. Gölün etrafında Küçükçekmece, Avcılar ilçe belediyeleri ile Esenyurt ve Bahçeşehir belediyeleri var. Küçükçekmece Belediyesi kentsel dönüşüm için bir çalışma yapıyor. Bahçeşehir’de kentleşme yeni olduğu için gecekondu yok, yapılmasına izin verilmiyor. Dolayısıyla böyle bir çalışmaya ihtiyaç da yok.Ama bunca gecekondu ve kaçak yapısına rağmen Avcılar ve Esenyurt Belediyesi’nde bu konuda kamuoyuna yansıyan herhangi bir çaba yok. Ama Küçükçekmece Gölü’nün etrafı gecekondu ve kaçak yapılarla dolu. Oysa şehrin içinde bir göl, ne büyük bir şanstır, bir düşünsenize. Bu gölün etrafı İsviçredeki Leman Gölü’nün çevresi gibi neden olmasın? Burada yapılacak bir kentsel dönüşüm projesinin ne büyük bir değer yaratacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Küçükçekmece gölü ve çevresi bir örnekti, İstanbul’un başka ilçe ve semtlerinde de durum çok farklı değil.

Kentsel yenileme konusunda başta kamu olmak üzere belediye başkanlarına büyük görev düşüyor. Onlar kentlerine iyi önderlik edebilirlerse bu iş başarılır. Yeter ki iyi proje yapsınlar, “kaynağım yok” demesinler. Zira iyi proje kaynağını kendi yaratır. Hatta yapacakları projeye, bir katkı da ben ekleyeyim; Küçükçekmece gölü ile Marmara Denizini birleştirerek Bahçeşehir’e, Küçükçekmece’nin içlerine, Esenyurt’a, Firuzköy’e deniz otobüsü seferleri koysunlar. Denizden ulaşım sağlasınlar.